22 Eylül 2016 Perşembe

Yeni Chrome Daha Hızlı

Google yazılım ekibinin Chrome için geliştirdiği yeni sıkıştırma algoritması, popüler internet tarayıcısının web sayfalarını daha hızlı görüntüleyebilmesini sağlayacak. 

Arama devi Google, Chrome tarayıcısı için geliştirdiği "Brotli" adlı yeni sıkıştırma algoritmasıyla internet sayfalarının daha hızlı görüntülenmesini sağlayacak. Yazılım ekibi algoritmayı ilk olarak Eylül ayında açığa çıkarmıştı ve ekip yeni sıkıştırma algoritmasının iki yıl önce başlatılan Zopfli algoritmasından yüzde 20 ila 26 oranında daha verimli olduğunu söylüyor. 

Önceki sıkıştırma algoritması olan Zopfli, Deflate uyumluyken, Brotli yepyeni bir veri formatı olarak tanımlanıyor. Yazılım ekibi yeni sıkıştırma algoritmasının daha iyi alan kullanımı ve daha hızlı sayfa yüklemelerine izin vereceğini belirtiyor. Bunun yanında yeni formatın yakın gelecekte büyük tarayıcılar tarafından da desteklenmesi hedefleniyor. 

Yapılan çalışmada, Brotli, Deflate, Zopfli, LZMA, LZHAM ve Bzip2 sıkıştırma algoritmaları karşılaştırmasının Brotli'nin zlib’in Deflate uygulamasından daha hızlı olduğunu gösterdiği ifade ediliyor. Brotli'nin özellikle mobil kullanıcılar için düşük veri aktarım ücretleri ve düşük pil kullanımı gibi avantajlar sağlaması bekleniyor. 

Peki yeni algoritma ne zaman kullanılabilir olacak? Google bu sürenin oldukça yakınımızda olduğunu söylüyor. Bu nedenle yeni sıkıştırma teknolojisinin bir sonraki Chrome sürümünde karşımıza çıkabileceğini söyleyebiliriz.

4 Ağustos 2016 Perşembe

İnternetten Para Kazanma Yolları - 1

Çevirmenlik yaparak internetten Para Kazanmak
Eğer yabancı diliniz varsa çevirmenlik yaparak para kazanmanız diğer işlere göre daha kolay olabilir. Özellikle de büyük çevirmen talebinin olduğu bir dile sahipseniz. Çevirmenlik yaparak ayrıca boş zamanlarınızda da ek gelir kazanabilirsiniz.
Çevirmenlik yapmak için izlenecek adımlar
 
1.Herhangi bir serbest iş arama sitesinde çevirmenlik iş ilanlarına başvurabilirsiniz.
2.Sadece çeviri hizmetleri sunan birçok site var. Bu sitelere de başvurabilir ve iş alabilirsiniz.
3.Çeviri ile ilgili bütün işleri bildiren siteleri belirleyin ve buralara üye olun.
4.İsterseniz kendi sitenizi de kurabilir ve insanların sunduğunuz çeviri hizmetlerinden haberdar olmasını sağlayabilirsiniz.
5-İçerik üreterek blog veya portallara başvurabilirsiniz.
O dildeki çeviri talebine göre kelime başına 0,01 $’dan başlayan fiyatlarla veya makale başına 2-10 dolar arası fiyatlarla çalışabilirsiniz. Eğer çeviri yaptığınız dilde çevirmenlik yapanların sayısı çok azsa kelime başına çok daha iyi bir fiyat sunabilirsiniz.

20 Mart 2016 Pazar

Philadelphia Deneyi Nedir ? Gerçek Mi ?

Philadelphia Deneyi, 28 Ekim 1943 tarihinde Amerikan donanmasının Pensilvanya eyaletine bağlı Philadelphia şehri limanında yaptığı iddia edilen deneydir. İddiaya göre donanmaya ait bir koruma destroyeri olan DE 173 sınıfı 1240 tonluk USS Eldridge birkaç dakika içerisinde 600 km.'den fazla bir uzaklığa gidip tekrar gelmiştir. Deneyin varlığı konusunda hiçbir delil bulunmamaktadır. Amerikan donanması da böyle bir deneyin kayıtlarda varolmadığını belirtmiştir[1]. Al Bielek hariç deneye katıldığı iddia edilen tüm askerler bunu yalanlamış, hikâyenin bir aldatmaca olduğunu söylemişlerdir. Bielek'in hikâyesi de daha sonra yalanlanmıştır. Gökkuşağı Projesi (Rainbow Project) adıyla da bilinen bu deney, 1984 yılında beyaz perdeye aktarılana kadar ciddiye alınmamıştı. Ancak o tarihden bu güne kadar resmi makamlarca defalarca yalanlanmasına rağmen en çok merak edilen konulardan biri olmuştur.


 
Deneyin iddia edilen hikâyesi
 
İddia sahibi ataldır, Deneyin yapılmış olma ihtimalinden ilk söz eden kişi Morris K. Jessup'dur. Jessup amatör bir gökbilimciydi ve UFOlar üzerine yaptığı çalışmalarla tanınıyordu. Deney ile olan ilgisi ise 1955 yılında eline geçen bir mektupla başlar. Mektup, Carlos Miguel Allende adında birinden geliyordu ve deneyden detaylı olarak bahsediyordu. İddiasına göre Allende, deneye gözlem gemisi olarak katılan SS Andrew Furuseth adlı şilepte görevli bir denizciydi. Deneye baştan sona şahit olmuştu. Deneyin hazırlık aşaması[değiştir | kaynağı değiştir] Deneyin temelinde Einstein'in Birleşik Alan Teorisi vardı. Teori, basitce, nesneler arası çekim esası ve elektromanyetizma üzerine kurulmuştur. Einstein, 1920'lerden itibaren bu teorisi üzerine yoğunlaşmış, 1925-1927 yılları arasında Almanya'da, bir fizik dergisinde yaptığı çalışmaları yayımlamış, ancak bu çalışmalarını hiçbir zaman tamamlayamamıştır. İddiaya göre deneyin çalışmaları 1930 yılında Chicago Üniversitesinde başlamış, bir yıl sonra da Princeton Üniversitesinde devam ettirilmişti. Hatta Albert Einstein Dr.John von Neumann ve Dr.Nikola Tesla'nın da zaman zaman proje dahilinde çalıştıkları iddia edilmiştir. Birleşik Alan Teorisi'nin deneye uygulanışı ise "çok güçlü bir elektromanyetik alan oluşturup gemi üzerine gelen ışığı (ve radar sinyallerini) kırarak ya da bükerek optik görünmezlik sağlamak" şeklinde düşünülmüştü. Bu doğrultuda 75 KVA gücündeki iki dev jeneratör geminin ön top taretlerinin altına monte edildi, buradan geminin güvertesine 4 manyetik ışın yayılacaktı. 3 RF vericisi (her biri iki megavat CW gücündeydi ve onlar da güverteye monte edilmişti). 3000 adet 6L6 güç artırıcı tüp, iki jeneratörün oluşturduğu gücü yayacaklardı, özel eşleme ve modülasyon devreleriyle diğer ekipman, oluşan kütlesel elektromanyetik alanları kullanılırlığa indirgerken, kırılmış ışınlar ve radyo dalgaları gemiyi saracak ve sonuçta gemi düşman gözlemcileri için görünmez olacaktı. Amaç görünmezlikti fakat iddiaya göre donanma bu deneyde tesadüfen de olsa maddenin ışınlanmasını gerçekleşti
 
Deneyin gerçekleştirilişi
 
Allende, deneyin 22 temmuz 1943'te sabah 09:00'da jeneratörlere güç verilerek başlatıldığını söylüyordu. Bu aşamadan sonra yeşilimsi bir sis gemiyi örtmeye başlamış ve USS Eldridge ortadan kaybolmuştu. Devamını şöyle anlatıyordu Allende : "Bir an sadece geminin çapasını görebildim, sonra o da kayboldu, ortada artık ne sis ne USS Eldridge vardı; bomboş denize bakıyorduk, bizim gemide bulunan üst rütbeli subaylar ve bilim adamları korku, dehşet ve heyacan içinde nefeslerini tutarak bu inanılması güç başarılarını seyrediyorlardı. Gemi ve mürettebatı hem radarda hem de gözlerimizin önünde yok olmuştu. Her şey planlandığı gibi yürüyordu, 15 dk. sonra emir verildi ve jeneratörlerin şalteri kapatıldı. Önce hiçbir şey olmadı, arkasından yeşil sis tekrar ortaya çıktı ve USS Eldridge yeniden görünmeye ve ortaya çıkmaya başladı ama gemi nereye gitmiş ve nereden geliyordu? Sis azalırken, bir şeylerin tuhaf gittiğini hissediyorduk. Hemen gemiye yanaştık, ilk önce mürettebatın çoğunun geminin yanından sarkıp kustuklarını gördük, diğerleri ise geminin güvertesinde şaşkın şaşkın dolaşıyorlardı,sanki hiçbirinin bilinci yerinde değildi. Yetkili ekipler gemiye girerek bütün mürettebatı kısa süre içerisinde uzaklaştırdılar ve yerlerini hazır bekletilen yeni bir mürettebat aldı. Bir iki gün sonra, yeni bir deneye daha karar verildi. Gemi istenen radar görünmezliğine ulaşmıştı, donanım değiştirildi ve 28 Ekim 1943'te deney yine aynı gemide tekrarlandı. Jeneratörler çalışmaya başladıktan hemen sonra Destroyer hemen hemen görünmezlik çizgisine ulaşmıştı, sadece burnu ve arkası görülüyor, arada ise bazı çizgiler belli belirsiz seçiliyordu. Sonra sadece su üzerinde tekne boyunda bir çizgi kaldı. Bir iki dakika sonra mavi bir ışık parladı ve o çizgi de yok oldu. Şimdi gemi tamamen yok olmuştu. Birkaç dakika sonra millerce uzakta Norfolk'ta ortaya çıktı. Göründükten biraz sonra bilinmeyen bir nedenle yine kayboldu ve Philadelphia'da tekrar ortaya çıktı. Bu kez durum çok ciddiydi, tüm mürettebatın başı beladaydı. Bazıları yok oldu ve bir daha geri dönmedi. Bu olayın en korkunç bölümü ise beş denizcinin geminin eriyen ve sonra yine katılaşan metal levhalarının içinde kalmalarıydı. Bu çok feci bir durumdu. Denizcilerin birisi kurtuldu fakat bir daha eski haline dönemedi. Aklını tamamen yitirmişti ama yapacak hiçbir şey yoktu. Bazılarının psişik yetenekleri gelişmişti, sokakta yürürken kaybolan ve yine ortaya çıkan insanlar vardı. Manyetik alanın içinde kalan mürettebattan kaybolanlar ancak birisinin yüzüne ve eline dokunulmasıyla görünür hale geliyorlardı, yani dokunmanın giysinin olmadığı bir yere yapılması gerekiyordu. "Donma" adı verilen bu olay saatlerce, günlerce sürebiliyordu, hatta bir tayfa tam altı ay donduktan sonra kurtarılabilindi. Elektronik kamuflaj başladıktan sonra geminin ve mürettebatının bütünüyle kaybolup,çok uzak bir yerde ortaya çıkıp ve sonra yeniden geri dönmesine neden olan neydi?" Bu hikâyeye göre USS Eldridge, 28 Ekim sabahı Philedalphia limanından 640 km. ötedeki (375 mil) Norfolk askeri deniz üssüne gidip tekrar gelmiş ve bu olay birkaç dakika içerisinde olmuştu. Jessup bu inanması güç hikâyeye temkinli yaklaştı. Allende'ye gönderdiği cevapta daha fazla ayrıntı ve varsa olayın gerçekliğiyle ilgili kanıtlar istedi. Allende'nin cevabı ise aylar sonra geldi, fakat bu sefer gelen mektupta Carl M. Allen imzası vardı. Allen kanıtı olmadığını yazıyordu ancak hipnoz seansına katılabileceğini ya da pentotal (bilinci uyuşturarak iradeyi kıran doğruyu söyleten bir ilaç) alarak gördüklerini anlatabileceğini savunuyordu. Jessup bu mektupdan sonra yazışmamaya karar verdi.
 
Morris Jessup'un intiharı
 
1957 ilkbaharında Jessup, Deniz Kuvvetleri Araştırma Bürosu'ndan bir davet aldı. Büroya ulaştığında kendisine yine kendinin yazdığı (ve çoğunlukla ününü borçlu olduğu) The Case for the UFO isimli kitap gösterildi. Bu kitap bir yıl kadar önce büroya postalanmıştı. Kitabın dikkat çekici yanı ise sayfalarda alınmış olan notlardı. Notlar üç farklı yazıyla yazılmıştı ve binlerce yıl önceki uygarlıklardan söz ediliyor, dünyaya gelen uzay araçları tarif ediliyordu. Sonunda ise Güç alanlarından, bir maddenin nasıl kaybolup, nasıl ortaya çıkarılabileceği ve 1943'te yapılan deneyden söz ediliyordu. Jessup yazılardan birinin Allen'e ait olduğunu fark edip durumu bildirdi. Sonrasında diğer yazıların da aynı kişiye ait olduğu, farklı renk ve özelliklerdeki kalemlerle yazıldığı anlaşıldı. Bu olaydan sonra Deniz Kuvvetleri Jessup ile yeniden bağlantı kurup Allende'nin mektuplarında belittiği adresin terkedilmiş bir çiftlik evine ait olduğunu, ayrıca, Jessup'un kitabının üzerindeki notlarla ve Allende'nin mektuplarıyla birlikte yeniden düzenlenerek Deniz Kuvvetleri bünyesinde dağıtılacağını bildirdi. Rakam tam olarak bilinmemekle beraber bu şekilde 100 kadar kopyanın Deniz Kuvvetlerinde dağıtıldığı sanılmaktadır. Bu baskıdan üç kopya da Jessup'a gönderilmiştir. Bu olaydan iki yıl kadar sonra, 20 Nisan 1959'da Morris Jessup, Miami'de Hammock Parkı'nda, kendi aracı içerisinde ölü bulundu. Polis raporlarına göre egzoz gazıyla intihar etmişti. Carlos Allende ise bir daha ortaya çıkmadı ve olay bu şekilde kapandı.
 
Alfred Bielek'in ifadesi
 
Bugün bilinen, hikâyenin çoğunun 1984 yapımı Stewart Rafill'in yönettiği "Philadelphia Experiment" (Philadelphia Deneyi) isimli filmden uyarlandığıdır. 1990'larda Eldridge gemisinin mürettebatından Alfred Bielek deneyin içinde yer aldığını ifade etmiş, bu ifade internet aracılığıyla yayılmıştır. Ancak 2003 yılında Bielek'in hikâyesi küçük bir araştırmacı grup tarafından yalanlanmış, deney sırasında geminin yakınında bir yerde olmadığı gösterilmiştir.
Kaynaklar
 

Bu ayakkabı kendi bağcıklarını bağlıyor!





Kendi bağcıklarını bağlayan ayakkabı yapıldı. Geleceğe Dönüş filminden esinlenerek tasarlanan ayakkabı hayata geçti. Nike’ın Geleceğe Dönüş filminden esinlenerek tasarladığı ayakkabı kendi bağcıklarını kendisi bağlıyor.

Meşhur Çanakkale 2 Asker Fotoğrafları'nın Sahte Çıkması

Pilot değil hurdacı
Çanakkale'de savaşan pilotları gösterdiği iddiasıyla ODTÜ'lü öğretim üyesi Yılmazer tarafından ortaya atılan fotoğrafın sahte olduğu ortaya çıktı.

Çanakkale'nin Fedakar Havacıları adıyla Türkiye çapında e-mail ile herkese ulaştırılan, posterleri yaptırılıp neredeyse tüm kamu kurumlarına binlercesi satılan fotoğraf "yalan" olduğu ifade edildi. Bir televizyon programında fotoğraf üzerinde yapılan tartışmada fotoğrafın Çanakkale Savaşı'nın gerçekleştiği 1915 yılında değil savaştan çok sonra 1918 yılında çekildiği anlaşıldı. Üstelik fotoğrafta görünen ve Osmanlı askeri olduğu iddia edilen kişilerin de asker değil yıllar sonra savaşın yapıldığı alandan hurda toplayan kişiler olduğu belirtildi. Fotoğraf ilk kez ODTÜ Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Bülent Yılmazer tarafından Çanakkale Zaferi'nin 90. Yılı etkinliklerinde yaptığı sunumla kamuoyuna sunuldu. Fotoğrafı Çanakkale'de Osmanlı ordusu adına pilot olarak görev yapan Emil Meinecke'ye ait bir fotoğraf albümünden aldığını belirten Yılmazer albümde fotoğrafın altında da "Türk askerlerinin gururu 1915" yazdığını kaydetti. Büyük ilgi gören fotoğraf poster yapılarak çoğaltıldı ve "Çanakkale Hava Savaşları" isimli bir kitapta kullanıldı.
SAHTE İDDİASI
Ancak Emekli Polisler Derneği'nin yayını olan Türkiye Polis Dergisi'nde yer alan bir yazıda bu fotoğrafla insanların kandırıldığı ve haksız kazanç elde edildiği ileri sürüldü. Bu iddialar bir televizyon programına da konu oldu. Derginin editörü Suat Demirci ile Bülent Yılmazer'in katıldığı programda, Yılmazer fotoğrafın arkasında yer alan "Çanakkale 1918" yazısının ortaya çıkmasıyla şaşırdı. Yılmazer fotoğraftaki kişilerin üzerindeki üniformalarla ilgili tartışmada da bunların asker olmayabileceğini kabul etti.
Neden asker olamazlar?
POLİS dergisinde fotoğraftakilerin asker olamayacağı şöyle açıklandı:
* 1915'te Osmanlı ordusu iyi teçhizatlıydı, askerlerin üstü harap değildi.
* Şapkaları soluk değil, ayakkabı yok ama çorapları temiz;
* Uzun boylu askerin üniforması Fransızlarınki gibi soldan düğmeli. Osmanlı'da düğmeler sağda.
* Aynı orduda iki asker çantasını farklı yerde taşımaz.

18 Eylül 2013 Çarşamba

Kablosuz Elektrik Teknolojisi



Elektrik insanların yaşamını bir yandan kolaylaştırırken diğer yandan elektrik kabloları yüzünden yaşamı daha da zorlaştırabilir. Eğer kablolama iyi organize edilemediyse ev veya işyerleriniz bir kablo karmaşasına gömülebilir. Bu yüzden bilim adamları kablo karmaşasını önlemek ve temiz enerji elde etmek amacıyla kablosuz elektrik aktarımı konusunda çalışmalar yapmaktadırlar. Belki bu fikir biraz uçuk kaçık gelebilir ancak bu fikir çokta yeni bir fikir değildir. İlk defa Nicola Tesla tarafından 1800 lerin sonunda ortaya atılmıştır ve bunu Colorado Nehrindeki meşhur deneyinde ampülleri kablosuz olarak yakarak gerçekleştirmiştir.
Teslanın bu deneyi gerçekten çok etkileyicidir ancak kablosuz elektrik aktarımı için pratik bir metod değildir. Bu yüzden bilim adamları uzun mesafelerde kablosuz elektrik aktarımı için birçok yöntemler geliştirmişler ve bu konu üzerinde çalışmaya devam etmektedirler. Bunlardan bazıları sadece teori veya prototip aşamasında kalmıştır bazıları ise kullanıma geçebilmiştir. Eğer elektrikli bir diş fırçanız varsa bu yöntemi hergün zaten kullanıyorsunuz demektir.
Diş fırçası hergün suyla temas etmektedir. Suyla olan bu temas klasik şarj ünitelerini potansiyel olarak tehlikeli kılmaktadır. Ayrıca geleneksel elektrik bağlantıları suyla temas ettiğinde zarar görecektir. Bu yüzden birçok diş fırçası indüktif kuplaj yöntemiyle şarj edilir.
Bir telden akım geçtiğinde tel etrafında dairesel bir magnetik alan oluşturur. Eğer bu tel bir bobine dolanırsa oluşan manyetik alan güçlendirilip büyüyecektir.
Eğer oluşturulan manyetik alanın içinde ikinci bir bobin yerleştirilirse bu alan ikinci bobinde bir elektrik akımı oluşmasını sağlayacaktır. Bu yöntem diş fırçalarının şarj olma yöntemi dışında aynı zamanda transformatörlerin de çalışma yöntemidir. Üç temel adımı vardır :
1- Prizden gelen akım şarj ünitesi içindeki bobinin içinden akar. Transformatörde bu bobine primer sargı denir.
2- Diş fırçasını şarj ünitesine yerleştirdiğinizde manyetik alan diğer bobin üzerinde bir akım indükler. Bataryaya bağlı bu diğer bobine ise sekonder sargı denir.
3- İndüklenen bu akım bataryaları yeniden şarj eder.
Bu yöntem diğer birçok elektrikli cihazın şarj edilmesinde de kullanılabilir.
Rezonans ve Kablosuz Enerji
Ev cihazları göreceli olarak küçük manyetik alanlar oluşturur. Bu yüzden şarj cihazının akım indüklemesi için şarj edilmek istenilen cihaza yakın olması gerekmektedir. Daha geniş ve kuvvetli bir manyetik alan daha uzak bir mesafeye ulaşabilir ancak bu çok verimsiz bir yöntem olacaktır. Manyetik alan her yöne yayıldığı için daha büyük bir manyetik alan oluşturmak enerjinin çoğunun kaybedilmesi anlamına gelecektir.
2006 kasımında MIT araştırmacıları bir kaç metre içindeki bobinler arası güç aktarımı için verimli bir yol bulduklarını açıklamışlardır. Bobinler arasındaki mesafeyi eşitliğe rezonansı da katarak arttırabileceklerini teori haline getirmişlerdir.
Kablosuz Elektrik Aktarımı
Rezonansı daha iyi anlamak için bir ses terimi olarak düşünmek daha yararlı olacaktır. Bir nesnenin fiziksel yapısı doğal titreşimdeki frekansını belirler. Örn. trampetin şekli ve boyutu gibi. Doğal titreşimdeki bu frekansa rezonans frekansı denir. Cisimleri kendi rezonans frekanslarında titreştirmek kolaydır ancak başka frekanslarda titreştirmek çok zordur. Bir trampet çalınmaya başlandığında yanındaki trampetin titremeye başlamasının sebebi aynı rezonans frekansına sahip olmalarıdır.
MIT araştırmacıları eğer bobindeki elektromanyetik alan aynı frekansta rezonans yaparsa iki bobin arasındaki mesafenin biraz açılabileceğini göstermişlerdir. Bu teoride indüktör olarak eğimli bir bobin kullanılır. Bobinin her iki ucunda şarj tutabilecek kapasitans plakaları vardır. Elektrik bobinde hareket etmeye başlayınca bobinde rezonansa başlar. Bobinin rezonansı bobinin indüktansı ve plakaların kapasitansı sonucu üretilir.
Elektrikli diş fırçalarında olduğu gibi bu sistemde iki bobin üzerine temellenmiştir. Elektrik aynı rezonansa sahip iki bobin arasında elektromanyetik dalga olarak hareket eder.
Eğer iki bobin farklı frekanstaysa veya aralarında mesafe çok fazlaysa herhangi bir etki olmayacaktır. Ancak iki bobinin rezonans frekansı aynı ve birbirlerinin menzilleri içindelerse iki bobin arasında enerji iletimi olacaktır. Teoriye bağlı olarak bir bobin aynı rezonans frekansına sahip birden fazla bobine elektrik gönderebilir.
Uzun Mesafeli Kablosuz Elektrik Aktarımı
İndüksiyon tabanlı elektrik aktarımı nispeten kısa mesafelerde mümkündür. Ancak bazı durumlarda çok uzak mesafelere elektrik aktarımı gerekebilir.
1980′ li yıllarda Kanada Haberleşme Araştırma Merkezi küçük insansız bir uçak geliştirmiştir. Bu uçak noktadan noktaya uçmak yerine çok yüksek irtifada ( 21 km ) yaklaşık 2 km çapa sahip bir daire etrafında dönerek hareket eder. Dahada önemlisi bu uçak bir ay kadar gökyüzünde kalabilir.
Bu uçağın bu kadar uzun süre gökyüzünde kalabilmesi yeryüzünde bulunan mikrodalga vericidir. Yeryüzünden uçağın uçma rotasını kapsayan mikrodalgalar gönderilir. Bu mikrodalga uçağın arkasında bulunan disk şeklindeki düzeltici antene bağlıdır. Bu anten mikrodalga enerjisini DC elektriğe çevirir, böylece ihtiyacı olan enerji sağlamış olur.
Doğrultucu anten birçok kablosuz elektrik aktırımı teorisinin merkezinde bulunmaktadır. Genelde iki kutba sahip dipol anten dizilerinden yapılır. Bu antenler yarı iletken diotlara bağlıdır.
1- Elektromanyetik spektruma ait mikrodalga dipol antene ulaşır.
2- Anten mikrodalga enerjisini toplar ve diotlara iletir.
3- Diotlar elektronların sadece bir yönde akmasını sağlayan bir anahtar görevi görür ve böylece elektronların antenin elektronik devresine ulaşmasını sağlar.
4- Elektronik devre elektronları sistemde ihtiyacı olan yerlere gönderir.
Diğer uzak mesafeli elektrik aktarım uygulamaları da doğrultucu anten üzerine temellendirilmiştir. Bunlarda projelerden biri ayda kurulacak solar enerj santralidir. Solar panellerden elde edilen elektrik enerjisi mikrodalga sinyallere dönüştürülerek yeryüzüne gönderilir. Yeryüzünde onbinlerce noktaya koyulan doğrultucu antenler ile bu mikrodalga enerjisi elektriğe dönüştürülebilecektir.
Mikrodalgalar atmosferi çok kolay bir şekilde geçebilir böylece doğrultucu antenler mikrodalgayı elektriğe verimli bir şekilde çevirebilecektir. Bunların yanında bu sistemin bazı zayıf yönleri de vardır.
- Aydaki güneş enerji istasyonu bakım ve onarım isteyecektir. Yani ayda insanlı bir üs kurulması gerekmektedir.
- Belli bir zamanda dünyanın sadece bir kısmı ayı direkt olarak görecektir. Ancak dünyanın her yanında enerji ihtiyacı vardır. Bu yüzden bir uydular ağı mikrodalgaları ihtiyaca göre yönlendirmesi gerekir.
- Risk çok az olsada bazı insanlar uzaydan gelen bir mikrodalga yağmurunun altında kalmak istemeyebilir.

HTML Nedir ?


Öncelikle HTML ne anlama gelmektedir, ne zaman oluşturuldu böyle bir dil, bu dili oluşturanları amaçları neydi, kimler oluşturdu ve HTML için nelere ihtiyacımız var sorularını cevaplarını anlatacağım sizlere.

Hadi sizlerde hazır iseniz hemen başlayalım dersimize. HTML yukarıda da belirttiğim gibi açılımı Hyper Text Markup Language yani Türkçesi ( Hareketli – Metin İşaretleme Dili ) anlamına gelmektedir. HTML web sayfalarını tarayıcılarda görüntülenmesini sağlayan dildir. Bu tanımı daha da basitleştirecek olursak, internette yayınlamak istediğiniz bilgileri tarayıcıların anlayacağı biçime getiren komut biçimidir.

NOT : HTML bir programlama dili değildir.

HTML ne zaman oluşturuldu ? Bu sorunun cevabına geçmeden önce sizlere kısa bir internet tarihinden bahsetmek istiyorum.

İnternet, Amerikan Federal Hükümeti Savunma Bakanlığı’nın 1969’da başlayan çalışmaları sonucu oluşmuştur. Amaç internetin oluşturulması değil, askeri projelerde kullanılan bilgisayarları birbiriyle kolayca anlaşılır hale getirebilmekti. ( Bilgisayarın ilk çıkış noktası da askeri projeler ve/veya çalışmalar olduğunu hatırlatalım. ) Bu iş için ABD Savunma bakanlığının açmış olduğu ihaleyi UCLA üniversitesi kazanmıştır.

Buna takiben 1973 yılında ARPANET kurulmuştur. ( ARPANET bilgisayarları birbirine bağlayacak olan projenin adıdır.) Bu gelişme ile birlikte FTP ( Dosya Transfer Protokolü ) geliştirilerek internetin temel taşları atıldı.

Bu kadar bilginin ardından artık sorumuzu cevaplayabiliriz.

1980 yılında CERN’de görevli olan Tim Berners-Lee, CERN araştırmacılarının bilgilerini ve dökümanlarını birbirleriyle paylaşabilmeleri için bir sistem olması gerektiğine inanıyordu. Bu yüzden prototip olarak ENQUIRE isimli sistemi önerdi.1989 yılına gelindiğinde internet tabanlı sistemin ilk temellerini yine aynı isim Tim Berners Lee attı.1990 yılında HTML işaretleme dilini geliştirmesinden sonra World Wide Web(www) sistemini kurmuştur.

HTML sayfaları oluşturabilmek için ihtiyacımız olan tek şey not defteridir veya başka bir metin editörü. HTML sayfalarının uzantılar .htm veya .html şeklinde olmalıdır ve HTML sayfaları <html> tagı ile başlar </html> tagı ile biter.